Sam Cassell Destanı

Deniz Arslan
2 min readFeb 20, 2020

--

Çisil hanım, bakınız, long-term bir strateji geliştirme noktasında, 1994 yılında, siz daha sonradan deve yüküyle para dökerek Amerikalardan alacağınız MBA derecesinin ne olduğunu bile bilmez, Fen Bilgisi kitabınızın Hücreler bölümüne Mustafa Sandal’ın şarkı sözlerini yazıp kendinizi çok romantik sanırken oynanmış olan unutulmaz NBA finaline bir dönelim. Şimdi Houston’la New York’u, bir bakıma da zamanının en iyi iki pivotu olan Hakeem Olajuwon’la Patrick Ewing’i karşı karşıya getirmiş olan bu efsanevi finalin birçok yan hikâyesi olmakla birlikte, bunların içinde benim favorim Houston’ın altıncı oyuncusu olan Sam Cassell’in akıl almaz bir gamsızlık, hani sizin “cool” diyebileceğiniz bir aldırışsızlıkla oyuna girip girip üçlükleri leblebi gibi sokarak takımına şampiyonluğu kazandırmış olmasıdır. Tabii dönüp bakınca kendime seçe seçe Sam Cassell’i idol seçmiş olmamdan bırakın gurur payı çıkarmayı, derinlikli bir pişmanlık duyuyorum Çisil hanımcığım. Zira adam ilk beşe giremediği için altıncı adam. İlk beşe girme fikrini daha lise yıllarında koyverir, o zamandan azıcık-aşım-kaygısız-başımcılığa gönül verirsen, dünyayı fethetmeye kalkıştığın orta yaşların böyle yarak gibi toplantı odalarında, fabrikadan bozma ofislerde, üçüncü sınıf Kadıköy barlarında, ahırdan beter Beşiktaş dairelerinde, bet sesli sokak çalgıcılarını kulaklıkla bile bastıramadığın vapurlarda, At Hırsızları Odası’nın işlettiği sarışın taksilerde, total ter kokusunu en kaliteli oda parfümünün bile bastıramadığı Macar otobüslerinde, tekerlekli sandalyelerin, bebek arabalarının ve üç tekerlekli bisikletlerin zinhar ilerleyemeyeceği, büyükbaş cip işgali altındaki göt kadar kaldırımlarda, koyun ağılı metrobüslerde, ne yersen ye, ne içersen iç kafa başı 250 lira kitleyen sözümona meyhanelerde, deniz görüyor diye oturup da tehditkâr köylü kurnazı garson yüzünden 27 bardak çay içip mide ağrısıyla kalkmak zorunda kaldığın Boğaz kahvelerinde, bayramdan bayrama gitmek zorunda kalıp çekirdek çitleyerek Acun seyrettiğin akraba evlerinde ve sikik hayatlarını ancak otla temize çekebilen koca kafalı arkadaşlarınla sabaha kadar Fifa oynayıp, Fifa oynamadığın zamanlarda da süper kahraman filmleri seyrettiğin yıkık dökük, ekşimiş ev yemeği kokan evlerde harcanır gider. (Harcatma lan o zaman!)

  • Kime harcatmayayım canım?
  • Kim harcıyorsa ona.
  • Canım sıkıldı deyince, sıkı can iyidir çıkmaz diyen anne gibisin şerefsizim.
  • Sen de defter-kalem lazım deyince, bakarız deyip otuz saniye sonra unutan baba gibi.
  • Oğlum onu bunu siktir et de ben illegal yollardan biraz para kaldırayım, sonra da basıp gideyim diyorum buralardan.
  • Now you are talking baby!
  • Beybini siktirme lan! Ciddiyim ben.
  • Nereye gideceksin?
  • Doğru soru bu değil.
  • Ne?
  • Bu.
  • Ne mi?
  • Heee…

--

--

Deniz Arslan
Deniz Arslan

Written by Deniz Arslan

Ülkemizin en önemli yalançıları arasında gösterilen, serbest meslek sahibi, emekli diplomat. Pantolon eskitmecede Balkan dördüncüsü.

No responses yet