ORHAN HOCA ŞİLİ’YE GERÇEKTEN GİTTİ Mİ?
Santiago’daki gönüllü sürgünümün cicim ayları ilkbahar karı gibi eriyip bittiğinde, kendi dilimde konuşmayı çok özlediğimi fark ettim. Bir akşamüzeri artık nereden estiyse, niyeti bozdum, odamdan çıkıp pansiyonun giriş kısmındaki allahlık telefon rehberini elime aldım, rasgele karıştırmaya başladım. Türkçe’ye benzer ilk gördüğüm isim Faruk Çambalı’ydı. Çevirdim numarayı, ihtiyar bir kadın açtı telefonu. Takoz İspanyolcamla, “Faruk Çambalı’yla görüşebilir miyim acaba?” diye sordum. Kadın bir an duraksadıktan sonra, “Kendisi şu anda burada yok,” dedi. Nerede olduğunu sordum, uzun bir tatile çıktığını söyledi. “Döner mi acaba?” diye sorunca, ihtiyarın zihninde arsız yabancılara ayrılmış olan ıstahap haddini aşmış olduğumu fark ettim. “Siz kimsiniz?” dedi bana. Bay Çambalı’nın eski bir dostu olduğumu söyledim. Yine bir sessizlik. Tam ben rahatsız ettiğim için özür dileyip kapatacakken, kadın ikircikli bir tonla konuşmaya karar verdi: “Faruk Çambalı muhtemelen artık burada yaşamıyor. Siz görürseniz kendisine iletirsiniz.”