Ben neden ölmüyorum acaba?

Deniz Arslan
1 min readDec 15, 2020

--

Aden’de doktorum, yıl 1955 olsa gerek. Bir çocuk getirdiler, “Bu ölecek,” dediler. Muayene etmeye hacet yok zaten, çocuk gerçekten ölecek. “Anası babası yok mu bunun, kim getirdi buraya?” dedim, babası dışarıdaymış ama gelmek istemiyormuş. Çocuğu yatırdım, “Su verin buna, soğuk bez koyun alnına,” dedim hemşirelere. Bir sandalye çektim, yanına çöktüm. “Dondurma ister misin lan?” dedim. “Hiç yemedim ki,” dedi. Dışarıya çıktım. Çocuğun babasını gösterdiler. Gittim yanına, kat çiğniyor, gözleri kan çanağı, dokunsan yıkılacak. “Öldü mü?” dedi. “Ölmedi,” dedim. “Ölecek mi?” dedi. “Hepimiz öleceğiz,” dedim. “Ben ölmüyorum, bu kaçıncı evlat gömdüğüm, ıstırabım çöllerden engin,” dedi. “Daha bunu gömmedin ki,” dedim. “Buraya karımın zoruyla getirdim,” dedi. “Karın nerede,” diye sordum. Uzaklarda bir karaltı gösterdi. Gittim kadının yanına, “Çocuk ölecek,” dedim yekten. Kara gözleri yaklaşan tufan gibi parladı söndü. “Dondurma vereceğim çocuğa,” dedim. Hıçkırığa benzer bir ses geldi çarşafın altından. Döndüm arkamı, içeriye yürüdüm yeniden. Dondurma alması için gönderdim birini, lâkin yetiştiremedik. “Babasına göstermeyin,” dedim, “çocuğu. Dondurmayı da annesine verin.”

Çocuğun babasına görünmemek için arka kapıdan sıvışırken, madem ölmüyorum ve her şeyi görüyorum, daha iç açıcı şeyler görmeliyim diye düşünüyordum. Valparaiso’ya yerleşmem de böyle oldu zaten.

Valparaiso’da kayıkçıyım, yıl 1962 olsa gerek. Para da var…

Foto: Marc Riboud

--

--

Deniz Arslan

Ülkemizin en önemli yalançıları arasında gösterilen, serbest meslek sahibi, emekli diplomat. Pantolon eskitmecede Balkan dördüncüsü.