Alyenel Sendromu

Deniz Arslan
3 min readJan 5, 2022

--

Mahalle barına çıktım ki, aşı sertifikamı göstereyim, aşı sertifikamdaki yabancı ismi ve aksanlı Almancamı kafasında birleştirerek gavur olduğuma hükmeden ve İngilizce devam eden garson kız kimlik sorunca aslan gibi Alaman paşaportumu masaya vurayım. Sonra ben o harikulade boz renkli kokteylin tadına bakıp garsona, “Bunu siz mi yaptınız?” deyince, o da iki elini beline koyup gözlerini belertmek suretiyle, “Hayır,” desin, “siz yaptınız!”

Görsel: Bizim Mahalle, Deniz Arslan, tuval üzerine dijital

Tam böyle olmadı aslında. Mahalle barına yönelik seferin asıl nedeni mesaiden sonra ortaya çıkan gevşeme ihtiyacıydı. Akabinde gevşeme gerektirmeyen gevşek mesailerin özlemi içinde yürürken pata pata sokaklarda, böyle çıtı pıtı bir anneyle halim selim oğlu beliriverdi kaldırımın başında. Onlara doğru yürürken selam verdiğim mahalle esnafı Mobilyacı Günto’nun tısıl tısıl, “Oğlum, bugün aynı cümlede üç ikileme kullanan, yarın anasını babasını da satar!” demesine aldırmadan devam ettim.

Ana-oğulla aramızda yaklaşık on metre kalmıştı ki, çocuk bana bakarak, bile isteye sağ kolunu kaldırıverdi. Beş parmak bileşik, açık ve önde, kol havada, bayağı Hitler selamı veriyor. Kadın fark edip hemen eline vurdu çocuğun, indirtti. Ben afalladım.

“Hayırdır,” dedim, “oğlan Nazi herhalde?”

Yazık mahçup oldu biraz, “Yok,” dedi, “sakat doğdu.”

Bu sefer ben mahçup oldum, “Kusura bakmayın o zaman,” dedim.

Tam geçip gidecektim, bu sefer çocuk, “Gayyiihtiyayi yapıyoyum amca o hayeketi,” dedi.

“Allah şifa versin evladım,” dedim.

Sonra annesi devreye girdi, “Çok muzdaribiz vallahi beyefendi, götürmediğimiz doktor kalmadı,” dedi.

Baktım kadın konuşmaya hevesli, ben de durdum, “Hastalığın adı nedir? Hiç duymamıştım,” dedim.

Kadın muhtemelen bunları daha önce defalarca kez anlatmış rahatlığıyla başladı makinalı tüfek gibi saydırmaya:

“Vallahi işte AHS diyorlar bu illete, Alien Hand Syndrome yani, literatürde tek tük örneği var. Milyonda bir rastlanıyormuş. Büyük ölçüde genetik olduğu düşünülüyor. Sadece Almanya’da ve çok nadiren bazı komşu ülkelerinde görülmüş bugüne kadar. Tedavisi yok ama terapi süreciyle hafifletmek mümkün en azından. Öyle ki, küçük Heinrich 6 yaşına kadar sağ elini her kaldırışında (burasında fısıldıyor) ’Heil Hitler’ diye bağırıyordu. Onu şimdi minimuma indirmeyi başardık. Ama gayriihtiyari kol hareketi için henüz bir çare bulabilmiş değiliz.”

Başım hafif önde, şaşkınlığımı belli etmemeye çalışarak dinledim kadını. Arada da yan gözle oğlana bakıyorum, tekrar yapacak mı acaba aynı hareketi diye.

Müşkül halimi fark eden anne, hafif eğilip büzülerek, “Kusura bakmayın, başınızı şişirdiysem, özellikle sizin gibi yabancılara yapınca, kendimi kötü hissediyor ve böyle uzun uzun açıklamak gereği duyuyorum,” dedi.

“Allah şifa versin,” dedim ben tekrar. Oğlanın da hafifçe başını okşadım. Sonra sırf laf olsun, kadın kendini daha da kötü hissetmesin diye, “Peki dedim hareketi tetikleyen özel bir şey var mı yoksa kendiliğinden yahut sebepsiz yere mi oluyor?”

Kadın, “Evet,” dedi, “heyecanlı yahut stres altındayken artış gözlemliyoruz. Bir de nasıl söylesem… Yani böyle işte sizin gibi yabancı görünümlü biri aniden karşısına çıkarsa yapıyor.”

Bütün konuşmayı dikkatle dinleyen çocuk koca kafasını kaldırıp gözlerimin içine bakarak, “Amcacığım kusuya bakmayın geyçekten, elimde olsa yapay mıyım?” dedi. “Ben de Almanya’nın aytık biy göç ülkesi olduğunu, yuyttaşlığın etnik deyil kültüyel biy temele otuytulması geyektiğini tamamen kabul ediyoyum.”

Bu sefer ben kötü oldum, bacak kadar çocuk öyle binbir dereden su getirince karşımda. “Yok yavrum, önemli değil,” dedim. “Hepimiz insanız neticede, inşallah bir çaresi bulunur hastalığının.”

Bu geçici sulh halinden cesaret bulan annesi bana dönüp gülümseyerek, “Siz nerelisiniz?” dedi.

“Almanım,” dedim ben.

“Yok yani aslen nerelisiniz? Nerede doğdunuz?” diye sordu.

Öyle olmadığı halde, “Aslen de Almanım,” dedim, “Schweinfurt doğumluyum.”

“Aileniz?” dedi.

Daha da uzatabilirdim ama sıkıldım bu oyundan, “Ailem Türkiye’de deve işi yapıyor,” dedim.

“Yetiştirip satmak gibi mi?” dedi kadın.

“Vallahi,” dedim, “ben de tam bilmiyorum.”

O sırada baktım karşıdan bizim Arnavut Azem geliyor yolların efesi gibi. Ben selam verince, çocukla annesi de ona döndüler. Çocuk Azem’i görünce sağ kol yine kriko gibi kalkıverdi, bu kez “Heil Hitler”iyle beraber. Azem hiç şaşırmadı, güle oynaya yanımıza geldi, kadına selam verdi, bana sarıldı.

Çocukla annesi gidince, sordum hemen, “Bro, hayırdır, sen niye hiç şaşırmadın?” diye. Tanıyormuş meğer aileyi. “Oğlum,” dedi, “mahallemizde mini Dr. Strangelove yaşıyor ve senin haberin yok, nasıl olur?”

Bara beraber gittik sonra. Azem, aşı sertifikalarımızı İngilizce soran garson kıza, “I am fully vaccinated but I don’t know about him. He has migration background, you know” deyip kahkahayı bastı. Biz çıkarken kız hâlâ bu cümleyi kendisi de göçmen kökenli olan birinin sarf etmesinin politik doğruculuk açısından ne yana düştüğünü çözmeye çalışıyor gibiydi.

--

--

Deniz Arslan

Ülkemizin en önemli yalançıları arasında gösterilen, serbest meslek sahibi, emekli diplomat. Pantolon eskitmecede Balkan dördüncüsü.